- Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
- Issue:16
- Hayır Kurumlarının Gelirleri ve Bunların Sarf Yerleri
Hayır Kurumlarının Gelirleri ve Bunların Sarf Yerleri
Authors : Abdurrahman CANER
Pages : 483-517
Doi:10.18498/amailad.858488
View : 11 | Download : 7
Publication Date : 2021-06-30
Article Type : Research Paper
Abstract :Herhangi bir maddi çıkar gütmeksizin topluma hizmet sunmayı amaçlayan ve gönüllülük esasına dayanan yapılar, hayır kurumları/müesseseleri olarak isimlendirilmiştir. Tarihi süreçte büyüyüp çeşitlenen toplumsal ve ailevi sorunlara karşı ferdi gayretler yetersiz kalmış, bunun sonucunda hayır müesseseleri kurulmuştur. Bu müesseseler büyük felaket ve musibetlere maruz kalan toplumların yaralarını sarmada önemli görevler icra ettiği gibi dayanışma ve yardımlaşma kültürünün gelişmesine ve yayılmasına da katkı sağlamıştır. Özellikle Kur’an’ın öğretileri, Hz. Peygamber ve sahabe uygulamaları hayır kurumlarının İslam beldelerinde hızla yayılmasına neden olmuştur. Zaman içerisinde kurumsallaşan hayır müesseseleri, kurdukları yapılarla İslâm şehirlerinin mimârî ve estetik görünümünden, bu günkü belediye hizmetlerine, eğitim ve öğretimin tüm kademelerinden, iktisadi, ticari, siyasi ve askeri hedefleri gerçekleştirmeye varıncaya kadar birçok alanda önemli görevler icra etmişlerdir. İslam ülkelerinin liderleri ve aileleri de hayır kurumlarının faaliyetlerine kendi şahsî varlıklarından hatırı sayılır oranlarda katkıda bulunmuş, onları desteklemiş ve bazı kanuni düzenlemeler yaparak kolaylık sağlamışlardır. Bilhassa Osmanlılar zamanında bu kurumlar, vakıflar aracılığıyla başta İstanbul olmak üzere Anadolu ve Balkanlar’da şehirlerinde eşsiz eserler ortaya koymuşlardır. Aktif ve dinamik olan hayır kurumlarının en büyük gelir kaynakları şüphesiz ki başta zekât olmak üzere sadaka, hibe ve teberru şeklinde yapılan aynî ve nakdî yardımlarla olmuştur. Hayır kurumlarının meşruiyeti ve devamlılığı zikredilen gelirlerin amacına uygun olarak kullanılmasına bağlıdır. Bu meyanda hayır kurumlarının gelirleri ve bu gelirlerin sarf alanı önem arz etmektedir. Özellikle sarf alanı doğrudan nasla belirlenen zekâtın hükmi kişiliğe sahip yapı ve kurumlara verilip verilmeyeceği önemsenmiş ve tartışılmıştır. Fukaha meseleyi daha çok zekât verilecek sekiz sınıftan biri olan “fîsebîlillâh” kapsamında ve “temlik şartı” bağlamında incelemiştir. Fâkihlerin çoğunluğu zekâtın doğrudan bu tür yapılara verilmesini mahzurlu görmüştür. Muasır âlimlerden bazıları zekâtın sarf alanını cihâdın kapsamıyla sınırlandırmış, bir kısmı da “Allah’a yakınlık” ve “maslahat” temelinde meseleye yaklaşmıştır. Bu son yaklaşımı benimseyenler, zekâtın sarf alanını iyice genişletmiş, hayır kurumlarının desteklenmesi için onlara zekât verilebileceğini ve bunun da ötesinde zekât gelirlerinden bir fon oluşturulup bu fon aracılığıyla işlerini genişletmek isteyen Müslümanlara karz-ı hasen şeklinde ve maslahat temelinde borç verilebileceğini ifade etmişlerdir. Belirtilen görüşlerin dayandığı deliller incelendiğinde son görüşün zayıf kaldığı müşahede edilmiştir. Ancak Hz. Peygamber ve sahabe uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda ve cihadın geniş manası düşünüldüğünde hayır kurumlarının belli şartlar muvacehesinde zekât gelirleriyle desteklenebileceği kanaatine varılmıştır. Zekâta nisbetle sarf alanı daha geniş olan sadaka, hibe ve teberru gibi gelirlerin sarf alanı konusunda ise “vekil” ve “müvekkil” çerçevesinde mesele tahlil edilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla tasadduk, hibe ya da teberruda bulunanın irade ve beyanının belirleyici olduğu genel olarak kabul edilmiş, bununla beraber aynî ve nakdî yardımların arasındaki farklara da dikkat çekilmiştir. Teberruda bulanan kişinin iradesine muhalif hareket edebilmek için hayır kurumu yetkililerinin, ihtiyaç ve maslahatın hangi alanda yoğunlaştığını teberru sahibinden daha fazla bilmeleri şart koşulmuş, bu tasarruf değişikliği de yine teberru sahibinin bilgisine ve iznine tabi tutulmuştur. Çalışmamızın amacı İslam hukuku çerçevesinde bu yapıların gelirlerinden özellikle zekât ve sadakanın nerelere sarf edileceği, önceliğin kimlerde olduğu, aynî ve nakdî yardımların amacı dışında kullanılıp kullanılmayacağı, müessese yetkililerinin sorumluluk alanları, yapılan yardımların hangi akit çeşidine dâhil olduğu ve bu akitlerin bağlayıcılığı gibi mevzularda fukahânın görüşlerini ve bu görüşlerin dayandığı delilleri incelemek ve mevzu ile ilgili yapılan çalışmalara katkı sunmaktır.Keywords : Fıkıh, Hayır Müessesesi, Zekât, Sadaka, Sarf