- Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi
- Issue:108
- İBN SİNÂ’DA TANRISAL BİR EYLEM OLARAK KENDİNİ BİLME MESELESİ
İBN SİNÂ’DA TANRISAL BİR EYLEM OLARAK KENDİNİ BİLME MESELESİ
Authors : Büşra Bilgin
Pages : 287-306
Doi:10.60163/hbv.108.015
View : 100 | Download : 107
Publication Date : 2023-12-26
Article Type : Research Paper
Abstract :İbn Sinâ’yı anlamak öncelikle bize miras kalan tüm İslam felsefesini ve felsefi olarak beslendiği Yunan düşüncesini anlamak demektir. Onun epistemolojisinin ana kavramı olan kendini bilmek kavramını anlamak ise, âlemin yaratılması ve onun kendimizden hareketle bilinebilmesini anlamak demektir. İbn Sinâ’nın epistemolojisinde kendini bilmek, insan için bilme işleminin faili, fiili ve nesnesinin hakiki bir özdeşliğini ifade eder. Yaşam içinde kendini bilebilecek olan yegâne varlık olarak insan aynı zamanda yaratıcısına ulaşabilecek ve ona bu yönüyle benzeyen tek varlıktır. Özellikle İbn Sinâ gibi bir düşünürün, âlemin yaratıcısının saf akıl olması ve âlemi kendi kendini düşünmek yoluyla meydana getirmesine ilişkin inancı, kendini bilme eyleminin Tanrısal bir eylem olduğunu ortaya koymaktadır. İbn Sinâ’nın kozmolojisinde Tanrı, kendi kendini düşünerek kendine en çok benzeyen şeyi İlk Aklı taşırır. Bu İlk Akıl, Tanrıyı ve kendini düşünerek kendinden sonra gelen aklı ve bu akla karşılık gelen göksel feleği ve onun nefsini taşırır. Böylelikle bu taşma işlemi, son akıl olan faal akla kadar devam ederek âlemde çokluğu ve nedensel zinciri meydana getirir. Bu yaratma teorisinde dikkat çeken en önemli kısım, yaratıcı fiilin düşünmek/akletmek/bilmek olmasıdır. Başka bir deyişle Tanrı kendisi akıl olması sebebiyle düşünerek Tanrısallığını icra eder ve yarattığı her akıllı varlık da kendisinden belli oranlarda pay alır. İnsanın düşünmesi, üretmesi, aklederek hakikate ulaşabilmesi Tanrıdan aldığı pay ile doğru orantılıdır. Bundan sebep, önceki âlimlerce felsefe yapmak insanın gücü ölçüsünce Tanrısallaşması olarak tanımlanmıştır. Bu anlamda bu çalışma ile amaçlanan şey, İbn Sinâ’nın yaratma teorisinden hareketle insanın Tanrıya en çok benzediği kısmının akletmesi ve kendi kendini düşünebilmesi olduğunu göstermektir. Bu eylem onun için Tanrıdan aldığı yaratıcı bir kuvvettir. Bu yaratıcı kuvvet, Tanrıya kıyasla elbette sınırlı ve sonludur bu kuvvet aslında bir farkına varma, bilinçlenme, âlemi kendindeki örnekleriyle bilme gücüdür. İnsanın küçük âlem, evrenin ise büyük âlem olarak görülmesi insanın kendinden hareketle âlemdeki diğer şeylerin bilgisine erişebilme imkânından ileri gelir. Bu sebeple insan kendinin ne olduğunu bilirse kendindeki örneklerle diğer şeylerin de bilgisini elde eder. Buna Tanrı’nın bilgisi, İbn Sinâ’nın terminolojisinde Zorunlu Var Olan’ın bilgisi de dâhildir. Çünkü insan akıllı bir varlık olarak, âlemin vücuda gelmesine sebep olan tümel varlıkları akleder ve bu akletme onu yetkinleştirerek olabileceği en yüksek ve en yetkin hâle getirir. İbn Sinâ insanın geldiği bu noktada Zorunlu Var Olan’la bağlantı kurabileceğini ve en yüce mutluluğu elde edebileceğini düşünür. Çalışmanın ele aldığı bu konunun, insanın kendisiyle, âlemle, yaratıcısıyla ve mutlulukla doğrudan ilişkili olduğu tespit edildiği için İbn Sinâ’nın kozmolojik sisteminden, nefsin tanımından ve cevher oluşundan, kendini bilmenin nasıl ve ne şekilde gerçekleşebildiği hususunda ve son olarak kendini bilmenin mutlulukla ilişkisinden bahsetmemiz gerekli olmuştur. Sonuç olarak, nefsin cevher oluşu ve bu cevherin bedenle birlikte var olduğu, kendimiz dediğimiz şeyin beden değil nefsten ibaret olduğu ve kendimizi bilmek için bedene ihtiyaç duymadığımız, kendimizi bilerek aslında evrendeki diğer her şeyi bilmek ve anlamak adına yaratıcıya biraz daha yakınlaşacağımız ve bununla sonsuz mutluluğu elde edebileceğimiz birçok argümanla açıklığa kavuşmuştur.Keywords : İslam Felsefesi, İbn Sinâ, Nefsin Cevherliliği, Kendini Bilmek, Tanrısal Eylem, En Yüce Mutluluk