- Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi
- Volume:10 Issue:2
- İbn Bâcce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd’ün Düşüncesinde Tasavvufî Bilginin Yeri
İbn Bâcce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd’ün Düşüncesinde Tasavvufî Bilginin Yeri
Authors : Büşra Bilgin
Pages : 657-677
Doi:10.32955/neu.istem.2024.10.2.11
View : 68 | Download : 94
Publication Date : 2024-12-31
Article Type : Research Paper
Abstract :Ortaçağ İslam dünyasında, Bağdat’ın ilmi gelişimine rakip sayabileceğimiz Endülüs’ün ilmi, felsefî, edebi anlamda birçok düşünür yetiştirdiğini ve bunlar arasında en meşhur olanlarının İbn Bâcce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşünürler, Endülüs’te felsefî düşüncenin canlandığı bilim ve araştırmanın en yoğun olduğu dönemin tanıklarıdır. Onlar yalnızca felsefî, dini ve edebi alanda değil döneminin siyasi yaşantısında da çok aktif rol oynamış ve yönetimde söz sahibi olmuşlardır. Onların felsefî düşüncelerini ve buna bağlı olarak tasavvufa eğilimlerinin derecesini belirlemek, Endülüs’ün o dönemde fikri hareketinin yönünü anlamak demektir. İbn Bâcce’nin Meşşai geleneğe bağlılığı sebebiyle tasavvufa mesafeli durması ve rasyonel/entelektüel çabayı her türlü keşfin ve ilhamın önüne koyması, benzer ve hatta daha katı bir rasyonellikle İbn Rüşd’te de karşımıza çıkar. Ancak İbn Tufeyl’in akla yüksek ihtimam göstermesinin yanında, insanın keşfe ve ilahi ışığa/feyze daha yatkın bir varlık olduğunu söylemesi diğerlerinden farklı olarak tasavvufa olan yoğun ilgisini göstermektedir. Endülüs’ün fikri havası bir yönüyle tam katı rasyonalist iken bir yönüyle müthiş bir duygulanım ve ilhamın terennümünü taşır. Buna örnek olarak İbn Bâcce, rasyonalist tarzı ile tasavvufu ve mistik yolculuğu güvenli bir yol olarak görmez. Ona göre, tasavvuf ile hakikate ulaşanlar bir yanılsama ile elde ettiği şeyin hakikat olduğunu sanırlar. Bunun için aklî idrak ve tekâmül zaruri yoldur. Dolayısıyla hakikate ulaşma ve mutluluğu elde etme ancak entelektüel bir çabanın ürünü olabilir. Tasavvuf ise bu çabaya ancak yardımcı olabilir. Daha katı biçimiyle benzer düşünce İbn Rüşd’te de görülür nitekim aklî tasdikin olmadığı tasavvufî bilgiyi, herkese açık olmamakla sınırlandırarak incelemeye değmeyen bir ilim olarak görür. Aklın herkese eşit şekilde verildiğini, hakikate ulaşmak için rasyonel olarak herkesin eşit şartlara sahip olduğunu vurgularken tasavvuf yolunun herkese açık olmadığını ve bu nedenle kesin olana yönelmenin daha doğru olacağı hükmüne varmıştır. Aralarında tasavvufa en yakın duran düşünür İbn Tufeyl’dir. O, insanın aklî sorgulama ile kendini ve doğayı sorgulayarak aklının ulaştırdığı sonuçtan sonra, hakikate keşf ve ilham yoluyla başka bir deyişle sûfiyâne yolla erişebileceğini düşünür. Onun düşüncesi ne tam mistik ne de tam bir entelektüalizmdir ancak aklîleştirilmiş bir mistisizm olarak görülebilir. İnsanoğlu aklı ile bu dünyayı, kendini, nefsini bilmeli ve buradan hareketle eşyanın özünü, asıl sebebini anlamaya çalışmalıdır. Bu çaba insanı, evrenin yegâne yaratıcısına hayran bırakarak O’na ulaşma ve O’nu bilme arzusuna yöneltir böylelikle insan tasavvufa meyleder ve O’nu kendinde aramaya başlar. Bu süreç İbn Tufeyl için her temiz zihinli insan için doğal bir süreçtir. Söz konusu düşünürlerin Aristotelesçi etki ile rasyonalizmden ödün vermediğini ancak tasavvuftan da belli oranlarda faydalandıklarını söyleyebiliriz. Bu durum bir yönüyle, yaşadıkları çağın en önemli sorunu olan felsefe-din çatışmasını uzlaştırma çabasına bağlanabilir. Bu çalışmada da ehemmiyetle bu çaba üzerinde durulmuştur ve bu çaba neticede felsefe ve dinin hem iki ayrı ilim olarak kabul görülmesi hem de tasavvufla ortak bir zeminde bulundukları sonucunu göstermiştir.Keywords : islam felsefesi, tasavvuf, endülüs, ibn bâcce, ibn tufeyl, ibn rüşd