- Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi
- Volume:31 Issue:31
- Bir Zamîrin İçinden Doğan Dünya: Nûr-ı Muhammedî Kavramının Edebiyata Sirayetine Bir Bakış...
Bir Zamîrin İçinden Doğan Dünya: Nûr-ı Muhammedî Kavramının Edebiyata Sirayetine Bir Bakış
Authors : Kenan Mermer
Pages : 460-476
View : 159 | Download : 156
Publication Date : 2023-12-25
Article Type : Research Paper
Abstract :Nûr-ı Muhammedî tasavvuf edebiyatının nabzını tutan önemli kavramlardan biridir. Kavramın düşünce dünyasına girişi, aynı şerh geleneğinde olduğu gibi hadîs ve tefsir alanındaki çalışmalar sayesinde olmuştur. Zira kelimelerin iştikâkı (türetme), kökeni ve tasrifi (çekim) hakkındaki gösterimler, onun basit bir terkipten çıkıp kavramsal bir dizgeye oturmasına imkân tanır. Ka’b el-Ahbâr, Mukâtil b. Süleyman, Sehl et-Tüsterî, Hallâc-ı Mansûr ve Taberî’den oluşan tarihsel dizgede okumaya çalıştığımız rivayetler zincirinde, ilgili ayette geçen "meselü nūrihī” ifadesi ve özellikle burada kullanılan hüve zamirinin farklı anlayışlara imkân tanıdığı görülmüştür. Bu zamirin mercii bazen bizzat Hak bazen müminler ve Kur’ân bazen de Hz. Peygamber’in nuru olarak tanımlanmıştır. Kavramın zamirle olan aidiyeti, İbnü’l-Arabî’ye gelindiğinde bir merkez teşkil etmekten çıkmış, deyim yerindeyse nûr-ı Muhammedînin ve hakîkat-i Muhammediyyenin onlarca isimle karşımıza dikildiği büyük bir kompozisyona dönüşmüştür. Yaratımın, halk olunmanın anahtar kavramı olarak nûr-ı Muhammedî tarihin bu noktasında onlarca yeni libasla bizi karşılar: Cevher-i beyżā, ebu’l-ʿālem, ʿakl-ı evvel, rūḥ-ı aʿẓam, ḥaḳīḳat-i mechūl, el-maḫlūḳ bihī, sirāc-ı ḥaḳīḳat, mübdāʾ-i evvel vd. Sünni tasavvufun fikrî omurgasında elsine-i selâse hükümferma olduğundan bahsi geçen kavramların doğuşu Arabî, çeşitlenmesi Fârsî ve nihayet saydam hâle gelmesi Türkî bir damarı takip etmiştir. Örneğin nûr-ı Muhammedînin ilk izahı Mukâtil b. Süleyman tarafından yapıldıktan sonra, Hallâc eliyle nazma çekilir. İbnü’l-Arabî, üst düzey bir Arapçayla kavramın derinlik kazısını yapar. Bu sınır taşının ardından Senâî, Attâr ve Mevlânâ, manası verilmiş ve daha önce Arapça olarak nazma çekilmiş bir düşünceyi, lirik dili ön plana çıkararak daha parlak hâle getirmişlerdir. Artık kavram Arapça ve Farsça işlenmiş hâldedir. Nihayet Türk dilinde kaleme alınan Yûnus Emre Dîvân’ı Muhammediyye, Vesîletü’n-Necât gibi kurucu eserler yoluyla nûr-ı Muhammedî düşüncesi, tasavvuf alanında yazılan bütün eserlere sirayet eden bir mayaya dönüştürülmüştür.Keywords : Tasavvuf Edebiyatı, Tekke Edebiyatı, Nûr ı Muhammedî, Hakîkat i Muhammediyye, Mukâtil b Süleyman, Sehl b Abdullâh et Tüsterî, Hallâc ı Mansûr, İbnül Arabî